MAKALELER
İçimizdeki Sinsi Düşman, ŞEKER !

İçimizdeki Sinsi Düşman, ŞEKER !

Hayatımızı Kabusa Çevirerek Sonunda Yaşamımızı Yavaş Yavaş Elimizden Alan Zehir

İçimizdeki Sinsi Düşman ŞEKER, tanıyalım; Şeker, Bir, İki veya Çok Moleküllü bir Karbonhidrattır.

Basit şeker, Tek moleküllü (Monosakkarit); Glikoz (Kan ya da üzüm şekeri olarak biliriz) veya Früktoz (Meyve şekeri olarak bilinir. Masum değil bilakis Şeytani !) gibi,

İki moleküllü (Disakkarit); Maltoz, Sakkaroz (Çay şekeri) gibi,

Çok moleküllü (Polisakkarit); Glikojen (Kas ve karaciğerde yedek depo olarak bulunur), Nişasta (Patates, Prinç veya Buğday’dan yapılan ürünler) gibi, farklı yapılar içinde bulunurlar.

Öncelikle,

  • İnsan vücudunun şekere ihtiyacı var mı ? ve

  • Hiç şeker yemesek ne olur ?

sorularına cevap vermekte fayda vardır. Zira, bunlar akla ilk gelen sorulardır.

İnsanlık 2,5 milyon yıldır yaşamını sürdürüyor, ancak rafine şeker hayatımızda ~140 yıldır vardır. 1880’lerde avrupada şeker pancarından üretilmeye başladıktan sonra ucuzlamış ve hayatımıza girmiştir. Bu örnekten de anlayabileceğimiz gibi, eğer vücudumuzun şekere ihtiyacı olsaydı, insanlık bu gün hayatta olmazdı. Yani, konuyu toparlarsak;

Eğer, hiç rafine şeker tüketmezsek, çok daha sağlıklı oluruz, ama vücudumuzun hiçbir eksiği olmaz. Bilakis, biyolojik olarak şeker, belli bir dozun üzerinde insan vücudu için “Toksik, yani zehirdir !

Bunu en yakın, 1972 yılında İngiliz fizyolojist John YUDKIN, Saf, Beyaz ve Öldürücü (Pure, White and Deadly) adıyla yazdığı kitabında son derece açık ve gerçekçi bir dille anlatmıştır. Fakat, kendisi ve kitabı bir anda sistem tarafından silinmiş ve yok edilmiştir. Lütfen, bu konunun dünyada 50 trilyon dolarlık bir pazar olduğunun bilincinde ve gücünün farkında olalım. Bugün sigaranın üzerinde “Öldürücüdür.”, biranın üzerinde “Alkol dostunuz değildir.” diye yazmasına rağmen, şekerli gıdalarda hiçbir şey yazmamasının nedeni budur. Ancak, mesela duyarlı bir vali (California) meşrubat satışını okullarda yasaklamıştır.

Neden, İçimizdeki Sinsi Düşman, ŞEKER !

Burada, hemen “Ama, alyuvarlar, omurilik ve beyin hücrelerinin şekere ihtiyacı var !” gibi soruları duyar gibiyim.

Cevap: Evet, var. Ancak, vücudumuz bu glikoz’u besinlerle aldığımız protein, karbonhidrat veya yağlardan sindirim yolu ile parçalayarak zaten kan dolaşımına veriyor. Dolayısıyla, kan şekerimiz düştüğü zaman, vücudumuz çikolata, enerji içecekleri, cips, kek veya herhangi bir lifsiz tatlı, şekerli besinler değil, esasında sebze, et, karbonhidrat (bulgur, kepekli makarna, tam ekmek vs) gibi gıdalara ihtiyaç duyuyor, yani kısacası acıkıyoruz anlamına geliyor.

Bilakis, siz eğer bu işlenmiş gıdaları tüketirseniz, sindirim sisteminde bu besinlerin kırılımından (sindiriminden) ortaya çıkan glikoz, içlerinde lif olmadığından (bitkilerde bulunan selüloz yapı) doğrudan kana karışır ve bu kanda ani bir glikoz zıplamasına (100 mg/dl normal seviye olup, tüketilen miktara bağlı olarak 150, 200 belki 500 mg/dl seviyelerine çıkar) ve bu durum da, vücudun bu zıplamayı tekrar 100 mg/dl seviyesine düşürmek için panikle ani olarak insülin salgılamasına neden olur. Bu sonuç, vücudumuza üç yönden insan vücuduna zarar verir;

  1. Kontrolsüz ani olarak salgılanan yüksek insülin seviyesi nedeni ile o besinlerle alınan kaloriler yağ olarak depo edilir,
  2. Kontrolsüz ani olarak salgılanan yüksek insülin seviyesi nedeni ile kan şekeri 100 mg/dl olan normal seviyesinin biraz altına düştüğünden (85, 80 mg/dl), yaklaşık 45 – 60 dk içinde (bahis konusu besinlerle binlerce kalori alınmış olsa bile. .!) tekrar bir acıkma hissi ortaya çıkacak ve eğer yeniden aynı lifsiz işlenmiş gıdalar tüketilirse, aynı döngü yaşanacak, vücuda yağ yüklemesi ve akabinde tekrar acıkma durumu devam ederek zaman içinde obeziteye sebeb olacaktır.
  3. Bu her bir glikoz zıplaması damarlarımız için bir tokattır ve zaten beyin bu zararı bildiği için panikle ani olarak insülin salgılamaktadır.

Ancak, ne yazık ki vücudumuz her an bu tokatları yiye yiye 15-20 sene sonra Tip-II diyabet ve devamında Obezite, Dolaşım bozuklukları (kardiyovasküler sorunlar), Böbrek yetmezliği, Yüksek tansiyon ve belki sonunda Metabolik sendroma giden bir tablo ile karşılaşılacaktır.

Glikoz ile gelen karanlık dünya

Vücudunuzdaki glikoz seviyesinin siz farkında bile olmadan her saniye otomatik olarak kontrol altında tutuluyor iken, bunun, elinizde küçük bir şırınga, içinde sağlıklı olduğunuz zamanlarda kendi pankreasınızdan kontrollü bir biçimde salgılanan insülin hormonu ile karnınızdan yaptığınız bir enjeksiyonla günün her saati, her dakika ve saniyesinde sizin tarafından kontrol edildiğini hayal edin. Ayrıca, her an hareketliliğiniz ve enerji ihtiyacınız arasında bir algoritma kurup hareket etmeniz, hatalı bir hesaplama sonucunda ise kan şekerinizin 50 mg/dl’nin altına düşme durumu yaşandığı anda hayatınızı kaybedebileceğiniz gerçeği ile yüz yüze olacağınızı da unutmadan. İşte bu durum bir diyabet hastasının hayatıdır, bitmeyen bir kabus gibi, tabi devamında maruz kalabileceğiniz sağlık sorunlarını düşündüğümüzde (Damar sertliği, yüksek tansiyon, böbrek yetmezliği ve gangren tehlikesinden dolayı ayakların kesilmesine varan korkunç bir tablo) bu sadece bir başlangıç . . !

Peki, biraz da nereden, ne kadar alıyoruz bu şekeri ve vücudun bunu telafi etme şansı yok mu ? konularını değerlendirelim.

Evet, var. Karaciğerimizin günlük 15 gr Früktoz direnci var. Ancak, biz kutu bir meşrubat (soğuk çaylar dahil) içtiğimizde yaklaşık 27 gr früktoz alıyoruz ve karaciğerin 15 gr’lık direnci sonrası kalan 12 gr kan yağı (trigliserit) olarak kana veriliyor. Bu şu anlama geliyor, o andan sonra vücudunuza aldığınız her bir gr früktoz, artık kan yağı olarak kana verilecek demektir. Yani 2. bir kutu meşrubat içindeki tüm 27 gr früktoz ya da yediğiniz bir meyvenin içindeki früktozun her bir gr’ı kanınıza kan yağı olarak girecek demektir.

Rakamlarla, İçimizdeki Sinsi Düşman, ŞEKER !

Son olarak, zihnimizde rakamları netleştirmek amacıyla küçük bir hesap yapalım.

Bir an için birkaç tatlı bisküvi yediğimizi düşünelim;

Kanımızda normal glikoz seviyesinin 100 mg/dl olduğunu öğrendik. 100 mg/dl demek, 1 dl kan içinde 100 mg glikoz mevcut, bu da 1 lt içinde 1000 gr yani 1 gr glikoz demektir.

Bir insanın ağırlığının yaklaşık 1/15’inin kan olduğunu düşünürsek 60 kg bir insanda 4 lt kan vardır. Her 1 lt kanda 1 gr şeker varsa, o insanın kanında yaklaşık 4 gr, yani ~1 ad kesme şeker var demektir.

O zaman, siz ~20-25 gr içinde ~3 kesme şeker içeren birkaç tatlı bisküvi yediğiniz zaman, bu besin lif içermediğinden içindeki 3 kesme şeker anında kanınıza karışarak, kanda 100 mg/dl’ye tekabül eden 1 adet kesme şekerle birlikte kan şekerinizi 400 mg/dl’ye zıplatır. Yani, normal seviyenin 4 KATINA ve bu seviye 100 mg/dl olan kabul edilebilir seviyeye düşürülene kadar damar iç yüzeyine verdiği zararı siz düşünün.

Hayal edebilmeniz açısından, paketli (rafine) besinler ve meyvelerle ne kadar şeker aldığımız konusunda fikir veren bazı karşılaştırmaları aşağıya ekledim.

İçimizdeki Sinsi Düşman, ŞEKER-Kıyaslamalar
İçimizdeki Sinsi Düşman, ŞEKER-Kıyaslamalar

 

UNUTMAYALIM, meyve de bir tatlıdır ve doğal değildir. Zira, zaman içerisinde meyve bahçeciliği ile reçel kavanozuna çevrilmiş, örneğin 1 elma taş devrindeki elmaya nazaran 3 kat daha fazla şeker içermektedir. Rafine bir tatlıdan tek farkı, içinde lif, vitamin, mineral ve antioksidanlar içermesidir.

Hepinize sağlıklı bir yaşam diler ve bu yaşamı kendinize sağlayabilmeniz için yeterli gayreti sarf etmenizi öneririm. Zira, sağlıklı bir insanın binlerce dileği, sağlığını kazanmak isteyen insanın ise sadece bir tek dileği vardır . . !

 

Yazar: Mehmet Tevfik KERKESER, Makine mühendisi, TVGFF Kıdemli Fitness antrenörü, KOU sağlık bilimleri enstitüsü spor bilimleri fakültesi Tezli Yüksek Lisans.

2 thoughts on “İçimizdeki Sinsi Düşman, ŞEKER !

    • Author gravatar

      Merhaba Tevfik bey,
      Bu güzel ve faydalı siteyi kazandırdığınız için teşekkür ederim.
      Bir sorum olacak:
      Bu kadar zararlı olduğunu bildiğimiz halde, şeker yemeği bırakamıyosak ve her zaman önümüze gleiyosa, şeker yemeği de seviyorsak ve bırakmak istiyorsak. Bunu nasıl yapabiliriz?

      • Author gravatar

        Sevgili sağlık dostu Hakan bey,
        Şekeri bırakmanız gerekmiyor. Yazıda da belirttiğim gibi her karbonhidratlı gıda, (börek, makarna, kek vs.) sindirim işlemi sonunda glikoza dönüşür. Önemli olan bu glikozun kanımıza hangi hızda girdiğidir. Bu durum da, tüketilen besinin lif içeriği ile doğrudan ilgilidir. Eğer, siz bu besinleri dışardan temin ederseniz, bunlar beyaz undan yapıldığı, beyaz un eser miktarda (~% 0,2) lif içerdiği, lif çok az olduğundan bu besinlerden sindirim sonrası kırılan Glikozun süratle kana girmesi sebepleriyle vücudumuza zarar verir.
        Ancak, siz bu besinleri evinizde lif içeriği ~% 12 olan tam buğday unu, zeytin yağı, şeker yerine ezilmiş hurma veya keçi boynuzu özü gibi doğal sağlıklı malzemeler ile hazırlarsanız, afiyetle yiyiniz. Zira, bu besinler yüksek lif içeriği sayesinde, glikozun kana yavaş yavaş girmesini sağladığından dolayı hem kan şekerinizi zıplatmayacak, hem de sizi uzun süre tok tutacaktır.
        Daha ayrıntılı bilgi için yeni ilave ettiğim “Ekmeği Bırakma Doğru Olanı Seç” yazımdan yararlanabilirsiniz.
        İlginiz için Teşekkür eder, Sağlıklı günler dilerim.

Comments are closed.